Bulutsuzluk yine çimenlikte

 

Bulutsuzluk yine çimenlikte

Bulutsuzluk Özlemi, yeni albümü 'Numara' ile romantik ve yumuşak şarkılara döndü. 'Yollarda' albümünün 'elektrikli bir dönemde' yapıldığını söyleyen Nejat Yavaşoğulları 'bu kez değişik tatlar' denediğini söylüyor

15/10/2001

DENİZ DURUKAN
İSTANBUL - Bulutsuzluk Özlemi, Universal'den
çıkan beşinci albümü 'Numara'yla, hem de yepyeni bir sound ve kadro değişikliğiyle tekrar karşımızda... Toplam on iki şarkının bulunduğu albümde 'Numara', 'Aşk Çok Para Yok' ve 'Kaybolan Şehir' şarkıları grubun bilindik protest söylemine sahip. Diğer şarkılar ise oldukça soft bir söylem taşıyor. Sözler de politik yapıdan uzak, kendine dönük duyguları yansıtıyor.
Albümdeki lirikler Yavaşoğulları'nın şiire ne kadar yakın olduğunu da kanıtlıyor. 'Aşk Çok Para Yok' şarkısındaki "Biz hayatı güzel bir kumaş gibi dokurken/dışımızdakiler bunu bir türlü anlayamazken/hep sen varsın",
'Pamfilya'daki "Akdeniz eski bir evin penceresinde, çivit mavisiydi/ve müthiş dağlar görüyordum" sözleri şiirin bütün inceliklerini barındırıyor.
Şarkılarda hiç beklemediğiniz bir hüzün, iç geçirme, kendine kapaklanma hissediyorsunuz. Belki de bu albümle Bulutsuzluk Özlemi kendini yeniden, ama başka bir sesle keşfediyor. Grubun böyle bir değişiklik yapması, yenilik arayışından, farklı tatları deneme arzusundan kaynaklanıyor elbette.
Bolca alaturkanın, yer yer de cazın kullanıldığı 'Numara'da, çok belirgin olmamakla birlikte rap motiflerine de rastlıyoruz. Akın Eldes'in gruptan ayrılması, yerine blues gitaristi Süleyman Balcıoğlu'nun gelmesiyle gitar, çığlığını yeterince atamıyor, o hüznü bağıramıyor. Bunun yerine darbukalar, udlar, Utku Ünal'ın davulu ve Nejat Yavaşoğulları'nın vokali harikalar yaratıyor. Sina Koloğlu (klavye) ve Burak Güven'in (bas) hakkını da yememek gerekiyor.
Bulutsuzluk Özlemi'nden Nejat Yavaşoğulları'yla Çengelköy'deki evinde yeni albümleri 'Numara'yı konuştuk.
Şarkınızda 'Aşk Çok Para Yok' diyorsunuz.
Bu aslında hepimizin yaşadığı bir şey. Duygusal hareketlilik olduğunda, para kazanmaya yönelik yoğunluk, zekâ çeşitlilikleri ikinci planda kalır. Buradaki aşk, daha sembolik bir anlam taşıyor. Aşk derken, yaşamdan zevk almak da bir aşk. Bu insanların da genelde paraları olmaz. Para sıkıntısı olmayan birinin tepedeki çimenlikte yalınayak yürüdüğüne zor rastlarsınız.
'Aşk Çok Para Yok' ve 'Numara' dışındaki şarkılar protest tavrınızdan oldukça uzak.
'Yol' sound olarak sertti. Türkiye'de çok dolaştığımız bir dönemdi, elektrikli bir dönemdi. Erbakan başbakandı, 'Bir Dakika Karanlık' eylemi yapılıyordu. Konserlerimize gelen dinleyiciler de 'daha sert, daha sert' diye istekte bulunuyordu. Ben de metal müziği seven biriyim. O albümde öyle bir sound oluştu. 'Yol'dan sonra daha değişik tatlar barındıran bir albüm yapmak istedim. O yüzden bu albüm bir önceki albüme göre daha az politik mesaj içeriyor. 'Numara'da Bulutsuzluk Özlemi dinleyicisine ters gelmeyecek eserler de var.
Evet çok fazla renk kullanmışsınız. Alaturka, caz, hatta rap...
Her türlü müzikten etkilenebilirim. Kendime böyle duvarlar örmüyorum. Müziğin sınırları geniş. Miles Davis, 'Siz rock yapıyorsunuz' denildiğinde 'Hepsi aynı topun kumaşı' cevabını vermiş. Bu albüm Bulutsuzluk Özlemi'ni yadırgatacak bir çalışma olmadı bize göre. Bir sound çalışması... Çeşitli insanların bir yerinden yakalayacağı, kendine yakın bulacağı bir albüm oldu.
Sound'un soft olması, Akın Eldes'in ayrılmasıyla mı ilgili acaba?
Hiç alakası yok.
Ama kayıtlara giren Süleyman Balcıoğlu'nun sound'uyla Eldes'in arasında çok fark var.
Balcıoğlu, aslında bir blues gitarcısı. Bu albümde toplu halde çalışarak bir sound oluşturalım diye düşledim. Bu konuda, grupta bana en çok yardımcı olacak kişinin Akın olacağını düşündüm. Fakat çalışmakta zorlandı, içinden gelmedi çalışmak.
Akın grupta uzun yıllar çalmış, ilk çıkışını bu grupta yapmış çok değerli bir müzisyen. Kafa yapısı olarak da bütün çalışmalara müsait olması gerekirdi. Fakat istediğimiz çalışma ortamını yakalayamadık. Sonuçta Süleyman geldi, ama onda da o istediğim hummalı çalışmayı bulamadım.
Evet, Ankara sokakları ve o sokaklardaki cazdan bahsedelim...
Bu şarkının bas eşliğinde giden,
akan bir şarkı formunda olmasını istedim. Tam cazcılar gibi çalabildik mi, bilmiyorum. Ama bir swing var parçada. Caz ritimlerinin yoğunluğu var. Darbuka var. Son zamanlarda moda oldu, ama ben bunu 'Yol' albümü çıkmadan önce düşünüyordum.
Biz bunu yapmıyoruz ama Led Zepplin yapıyor. Türk müziğini alıp da çoksesli müziğe dönüştürelim, bir şeyler yapalım, bu kompleksten kurtulalım diye senelerce söyledim. Bu motifleri kullanmak, yaptığımız parçaların bu topraklardan bir koku, bir ses içermesi bizim için de eğlenceli bir yolculuktu.
Şimdi Serdar Öztop gitara geçti. Öztop modern bir gitarist, onunla daha farklı bir kanala doğru yönelebilirsiniz.
Keşke Akın'dan sonra Serdar Öztop'la hemen karşılaşabilseydim. Bu albümün çehresi çok değişik olurdu. 'Pamfilya' epey hit olacak gibi gözüküyor.
O şarkıyı ben şöyle düşündüm; hava serin, şubat ayı, ama sobalar yanmıyor. Antalya'da, serin tahta bir oda, her şeyden kaçtığın, kendi içine döndüğün, hani tepedeki çimenlik gibi.. yalınayak çimenlikte koştuğun gibi.. biraz mistik bir duygu olsun istedim.
Bunu yaparken de şarkı insanlara monoton gelecek diye korkuyordum. İlk bölümün darbukalarla girip, davullarla devam etmesinin o monotonluğu yok edeceğini düşündüm. Ama insanlar bu albümü dinledikçe Pamfilya'ya kendi duygusunu aktarabilir diye düşünüyorum.
***
 

'Dünya kapitalist ve acımasız'
Yeni albümde az sayıdaki protest şarkıdan biri olan 'Numara' , hayli sert sözlere sahip. Marks teknolojinin gelişmesiyle, ideal toplum düzeninin kurulmasıyla insanların kendilerine daha çok vakit ayırabilecekleri, herkesin sanatçı olabileceği, eğitim düzeyinin yükseleceği bir toplumdan bahsediyordu. Ama şu an acımasız ve kontrolsüz bir kapitalist dünyada yaşıyoruz. Türkiye bunu sonradan ama sadece şekilsel tarafını ithal ettiği için, kapitalizm Türkiye'de çok çarpık yaşanıyor.
İnsan kişiliğini ezen, onları medyayla yönlendiren, tüketim aracı haline getirten, reklamı yaparken kandıran, harcarken kazandıran kredi kartları örnekleriyle borç batağının içine sürükleyen bir kargaşa içersindeyiz. Burada 'Kendinize gelin' diyen güçlü bir ses de yok. Bu ses belki bizim gibi adamlardan çıkıyor, ama o da yeterli olmuyor.